20 Kasım 2011 Pazar

Sınav Haftası Psikolojisi


Evet vize haftası geldi çattı. Gerçi geçen haftadan beri herkesin sınavları var benim de dahil. Ama onlar uygulamalıydı, çalışma gerektirmiyordu benim için. Şimdi sıra teoriklerde. Sınav zamanı herkes farklı bir psikolojide olur ya onlara değincem bu yazımda. Gerçi en başından beri yazı yazarak vakit harcamak istemiyordum ama zaman kısıtlı ya yazasım geldi, yapacak bir şey yok. 

Eveeet sınava 1 hafta kala herkeste ilk bu düşünce oluşur "Şimdiden çalışmaya başlamalıyım!". Bu düşüncenin, gün geçtikçe "Yarın çalışırım"lar yerini alır. Ve sınava 1 gün kala ders başına oturulur. Çok çalışkanız ya, 2 aylık konuları 1 günde çalışabileceğimizi düşünüyoruz. İlk başta notlar açılır, sayfa hesaplaması yapılır. Kendince bir plan yaparsın şu kadar çalıştıktan sonra mola vs.. "Çok da uzun değilmiş canım, bitiririm" dersin. Bir 15-20 dk, en fazla yarım saat geçer. Sıkılmalar, oflamalar, puflamalar, sisteme sövmeler, nerden geldim ben bu bölüme diye sorgulamalara başlarsınız. Sonracıma sorgulama aşamasının peşi sıra binbir türlü hayallere dalarsınız. Boş boş vakit kaybedersiniz. 


Ama hala bir özgüven vardır sizde; "Biraz dinleniyim aman nolcak, devam ederim birazdan" dersiniz. Sonra bir de internete bakmayagörün. Genelde yapacak bir şey bulamadığımız nette bir sürü zaman kaybederiz. Netten sonra "Tamam artık adam gibi başlıyorum bu derse" dersiniz. Gene biraz zaman geçer. En ufak bir seste dikkat dağılması, bir asabiyet hali ve peşinden gelen anlamlandıramadığımız bir efkar hali, bunalıma girmeler falan. Az gördüğümüz notların gözümüze çok gelmesi, yetiştirememe kaygısı. Ondan sonra saç kırıklarını kontrol etme fikri (tabi kızlar için), biraz da öyle zaman öldürme hali. Sonrasında, genelde sabahlara kadar oturan bünyedeki uyku hali. Gözlerin kapanmaması için kafeinli içeceklerin dibine vurmalar falan. Ve en sonunda pes edip "Yarın erken kalkıp çalışırım" düşüncesi kafada yer eder. Tabi bu benim gibi ikinci öğretimler için geçerli. Birinci öğretimlerin hiç şansı yok bu konuda. Anca sabahın köründe 4-5 gibi kalkıp çalışmaya çalışıyor onlar. Becerebiliyorlarsa ne mutlu da benim harcım değil valla. Neyse bu yazımı burada noktalayıp ders çalışmaya başlayacağım (inşallah).

Herkese sınavlarında başarılar. Aja Aja Fighting!

11 Kasım 2011 Cuma

A Cinderella Story/Modern Zamanın Külkedisi Masalı [2004]


  Külkedisi hikayesinin günümüze uyarlanan serisinin ilk filminde, Hilary Duff ve Chad Michael Murray başrolleri paylaşmakta. Hilary Duff ezelden sevdiğim bir oyuncu/şarkıcıdır. Bu kıza hayranım ben güzelliğine, sesine falan.


Chad ise ilk -İlk diyorum, çünkü film bayağı eski olduğundan ilk kez izleyişim değil- bu filmde tanıştığım yakışıklı, sempatik, dünya tatlısı bir elemandır. Sarışın sevdamın bir parçasıdır o da. Daha sonra House of Wax ve One Tree Hill'de -birkaç bölüm- izledim. Çok dikkat etmeye de gerek kalmadan farkedilen bir şey bu çocuğun burnunun garip olması. Kaza sonucu kırılan burnuna estetik yapılmış ama ne estetik! Tıp terk! He o burun bile yakışıklılığını gölgelememiş o ayrı ama o burundan sonra doktora verdiği tepkiyi merak ediyorum ben.


  Samantha (Hilary) ve Austin (Chad) aynı liseye giden iki gençtir. Austin, okulun en popüler çocuğudur ve okulun takımında amerikan futbolu oynamaktadır. Buna karşın Sam de, okuldaki silik tiplerden biridir ve üvey annesinin restoranında çalışan bir garsondur.



Bu iki genç birbirlerinden habersiz, okulun chat odasında konuşmaya başlarlar.


İkisi de düşündükleri kişiyi bulduklarına inanmaya başlarlar ve okulun düzenlediği Halloween partisinde görüşmeye karar verirler. Kızımız partiye maskeli geldiğinden kimse tarafından tanınmaz çocuk da dahil. Nasıl tanınmaz vs. diye çemkirmelerde bulunabilirsiniz ama film işte.



Kostümleri de bir o kadar muhteşem yalnız. Oğlumuz yakışıklı bir prens, kızımız da Külkedisi olur adeta o kostümlerle. Partiden dışarıya çıkıp konuşurlar. Daha doğrusu çocuk buna sorular sorar, bu da cevaplar verir. Sonra dans etmeye başlarlar falan. Bildiğin rüya yani. Rüyanda görsen inanma. Çok kıskandığım bir sahnedir. Film de olsa o oyuncuların yerinde olmak isterdim ya:(





Ahh, kalbiiimmmm :(



Bir ara çocuk kızın maskesini çıkarmak üzeredir ama kızın telefon alarmı çalar ve kız restorana geç kalmamak için koştura koştura gider.


Giderken kızımız ne düşürür tahmin edin? Bilemediniz! Ayakkabı falan değil, modern çağdayız! Telefondan başka ne düşürebilir ki? Tabi :D Telefon da kilitli olduğundan çocuk karıştıramaz. Yani gene öğrenemez kızın kimliğini. Ama bu kızın iki salak üvey kardeşi öğrenir ve Austin'in eski kız arkadaşına (Ponpon kızlardan) yetiştirirler. Okul maçının öncesi kızlar gösteri falan yapar ve bu durumu da bir skeçle anlatırlar. Kızın da kimliğini deşifre ederek. O sırada Austin ve Sam bakışırlar.



Bu bakışmadan sonra kız ağlaya ağlaya eve gider. Kim olsa ağlardı zaten.


Bir süre birbirlerini görmemezlikten gelirler ama okul takımının final maçının olduğu gün, kız artık kendini tutamaz ve çocuğun yanına gidip içinde kalanlar bir bir söyler. En sonunda da "...çünkü seni beklemek bu kuraklığın ortasında yağmur beklemek gibi." diyerek bitirir sözlerini ve statta maçı izlemek üzere yerini alır. Austin de maçta yerini alır. Sam'in orada olduğunu görür. Maçın son dakkalarına doğru Sam, yerinden kalkar ve çıkışa doğru gider. Bunu gören Austin, daha fazla sabredemeyip koşarak kızın yolunu keser "Üzgünüm, yağmur için beklettim." der. Veee mutlu sonnn! :)


Bu filme bayılıyorum ben. Ne zaman, nerede görsem izliyorum. Ara ara da izliyorum. Belki çok harika bir film değil, tamam biraz da kısa işlenmiş falan ama benim için yeri apayrı. Fantastik film manyağı biri olarak bu fantastik aşk filmini çok seviyorum! Baştan sona bir yapımı anlatmayı, yazmayı sevmem ama bu filmi yazdım. Başka da yazmam herhalde :) Bence kesinlikle izlenmelii!