30 Ekim 2011 Pazar

7 Saatte Ankara'da Neler Yapılabilir?

  Başlığa binayen cevap veriyorum; Hamamönü-Taceddin Dergahı-Etnografya Müzesi-Resim ve Heykel Müzesi-Pirinç Han-Koç Müzesi-Kale-Anadolu Medeniyetleri Müzesi-Ulus gezilebilir!


  Pek sevgili arkadaşım, Ankara'daki şansım Mavi , kuzeniyle Ankara Turu yapacaklarını yazmış. Benim de etrafım asosyalden geçilmiyor, gezemiyorum falan fırsatı kaçırır mıyım? Atladım olaya. Zaten 29 Ekim tatil falan beni bağlayan bir şey de yok, gitmekte fayda var dedim. Hayatımda aldığım en mantıklı kararlardan biriydi. Kabul abarttım ama gerçekten de değdiiii... 

Turumuzun ilk durağı; Hamamönü

 Buraya beni ilk getiren isim gene Mavi'ydi. Hatta Hamamönü'ndeki güzel sokaklardan birinde, bankta otururken bir fotoğrafımı -foto da güzeldir he, iyi çekiyor- çekmişti. O fotoğrafdan sonra hemen hemen tüm arkadaşlarım neresi olduğunu sormuştu. Güzel bir yer Ankara'da gidip görülmesi gereken ender yerlerden.

  10.30'da Sıhhiye metrosunun orda buluşup Hamamönü'ne yürüyerek başladık tura. Orada kahvaltımızı yaptık.

  Kahvaltıdan sonra Taceddin Dergahı'na gidelim dedik. Tabi gitmeden Mavi'nin Sanat Sokağı'ndan bir kitap alması gerekiyordu oraya da uğradık. Oraya daha önce gitmemiştim, beğendim. Güzel atölyeler var. Aklınıza gelebilecek hemen hemen her şeyi yapıyorlar. Benim dikkatimi çeken Ebru atölyeleriydi. Biz de yapabiliyormuşuz 5 tl karşılığında. Aklıma kazıdım birkaç kişiyi oraya götürüp ebru yapacağım^^
  
  Sanat Sokağı'ndan sonra Taceddin Dergahı'na geçiş yaptık. Malum Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı'nı yazdığı yer. 2 katlı ufak bir ev. Birkaç fotoğraf çekinelim dedik. Merdivende çekileceğimiz sırada karşıdan uzunca bir grup geliyordu. Hızlıca çekindik birkaç kare.

  Sıradaki durağımız; Etnografya Müzesi

  Geçmişte kullanılan eşyalar vs. şeyler var bu müzede. Ama en önemlisi Ulu Önder Atatürk'ün geçici olarak naaşının yattığı yerdir. Bu yüzden daha bir önemlidir tabi.

  Müzeden dışarı çıktık etrafta birçok heykel var. Mavi birkaçını fotoğrafladı.

  Bu müzeden sonra planımızda olmayan hemen yanındaki Resim ve Heykel Müzesi'ni farkedip ve gezmeye karar verdik. Güzel eserler var. Bir hayli fazla. Bazı ressamların eserleri için özellikle onların adında odalar açılmış. Gez gez bitmiyor anacım. Bina da çok hoş. Fotoğraf çekilmek için çok güzel bir mekan. Resimlerle falan çok sanatsal oluyor tavsiye ederim :) Biz burada çook resim çekindik. Bir çift vardı ki Mavi ne zaman resim çekinmeye kalksa oradan buradan ortaya çıktılar. Böyle insanları öldüresim geliyorr...
 Bu tablodaki renklere hayran kaldım

  Oradan ayrıldıktan sonra Kale tarafına yola koyulduk. Kale Mahallesi'ndeki Pirinç Han'a uğradık. Buraya da ilk defa geldim. Küçük ve samimi bir han. Çok güzel gümüşler vaarr. Para biriktirip almak lazım diye düşündüm:D Onun dışında Mavi'nin girdiği bir dükkanda ben de arkadaşıma hediye ufak bir kar küresi aldım. Boş dönmek olmaz.

  Sonracığıma Mavi'nin beni daha önce götürdüğü Gramofon Cafe'ye girdik. Modern yaşamdan uzak havası insana huzur veriyor. O eski zamanlara geri dönme isteği uyandırıyor. Keşke her yerde görebilsek böyle mekanlar.
 Bu resimdeki çekik bebe çok tatlıııı ^^

  Cafe'den çıkıp tekrardan Kale'ye doğru yürüdük. Tadilat varmış yollarda, bok gibi. Yürürken zorluk çekiyor insan.
 
  
  Kale'ye çıkmadan oradaki Koç Müzesi'ne girdik. Burada oyuncak tarzı şeyler var. Sunay Akın'ın Oyuncak Müzesi'nin daha küçük modeli diyebilirim. Daha hala kapalı kapıları var, Mavi'den duyduğum kadarıyla sürekli yeni bir şeyler getiriyorlarmış.


  Müzeden çıktıktan sonra Kale'nin girişine geldik. Ben bu Kale'ye çıkarken ölüyorum o merdivenler falan. Bir de ödüm patlıyor Kale'de dolanırken. Çok tehlikeli. Trabzan neyim yok. Denge işi biraz :D Yükseklik korkusu olanlar çıkamaz zaten. Neyse Kale'nin üst bölgesine çıkıp oturduk Ankara manzarasına karşı.
  
  Bu arada sarı kapşonlu bir turist gelip oturdu benim tarafıma. İlk baktğımda bi sırıttı. Biraz geçtikten sonra karşısını gösterip "Is there Altınpark?" tarzında bir soru sordu (yanlış yazmış olabilirim emin değilim). Ben Mavi'yle kuzenine sordum orası Altınpark mı diye soruyor diye. Mavi, yok ya ne Altınpark'ı hacı "Yok yok" diyor çocuğa. Ben de no no dedim. Bir taraftan da içimden diyorum bu kız niye Türkçe cevap veriyor çocuğa:D Yalnız çocuk da yanımıza konuşmak için geldi belli yani. Neyse biz kalede çok kalmadan indik aşağıya. Gene konusu açıldı Mavi'ye niye Türkçe cevap verdin falan dedim. Bir dakka o Türk değil miydi dedi. Hayır o turistti dedim. Orada arkadaşlarına çok güzel tarzı şeyler dedi nasıl Türk olmaz falan diyip, bir yandan da benim İngilizce konuşup pratik yapmam lazımdı falan diyerek dövündü:) 
  Kale'den sonra Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne geldik. Müzenin büyük bir bölümü tadilattaymış. Girdik küçücük bir bölümü açık zaten. İstanbul'daki Arkeoloji Müzesi'nden sonra bana küçük geldi haliyle. Oradaki görevliye ne zaman tadilattan çıkar diye sordum. Bana 1,2 sene daha sürer demesin mi? Şok oldum tabi. Zaten 1 senedir tadilattaymış. Ben mezun olmadan tadilat bitse bari.

  Burdan çıktık saat 4.30 falan yanlış hatırlamıyorsam. Daha Meclise, Roma Hamamı'na falan gitcektik de 5'te kapanıyor heryer. Onlar kaldı. Başka zaman da oralara gitcez. Biz de Ulus'ta çiğköfte yiyerek sonlandırdık bu geziyi. 

  Yolu da hesaba kattım ve 8 saattir dışarıda olduğumu farkettim. Dışarı çıkıp herhangi bir cafede laklak ederek zaman öldürmektense bu tür faydalı geziler insanlara daha çok şey katıyor. Bir de işin maddi tarafını ele alayım merak edenler için:) 
  • Yemek parası (Kahvaltı, cafede çay, çiğköfte) - Toplamda 13 tl
  • Etnografya Müzesi - Öğrenciye 3 tl
  • Koç Müzesi - Öğrenciye 3 tl
  • Anadolu Medeniyetleri Müzesi - Öğrenciye tek giriş de 10 tl, Müze Kart da 10 tl (kart iyidir 1 sene boyunca kullan)
  • Bir de yol var işte benim 2'lik ego yani.
Bunun dışında kalanlar ücretsiz zaten. Hele de Resim ve Heykel Müzesi hem ücretsiz hem de bayağı büyük. 

Bu parayı nelere vermiyoruz ki? Özellikle yazdım ki Ankara'da oturanlar bir zahmet 1 defa olsun gitsin buralara.

Bu arada yayında ve yapımda emeği geçen Mavi'ye teşekkürü bir borç bilirim^^ 
Geziyi Mavi'nin kaleminden okumak ve daha fazla resim görmek için BUYRUN

29 Ekim 2011 Cumartesi

Bugün Günlerden Cumhuriyet!


Cumhuriyetimizin 88. yıldönümü kutlu olsun. 
Atamız, yol arkadaşları ve tüm şehitlerimiz nur içinde yatsın.
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarına mahal vermeyeceğiz, Cumhuriyeti bizler yaşatacağız ilelebet!

23 Ekim 2011 Pazar

The Walking Dead/Yürüyen Ölüler


Bu aralar deli gibi beklediğim The Walking Dead'in 2. sezon 1. bölümü çıktı. Ben tabi torrente düşer düşmez indirdim ama indirdiğim gibi izleyemedim o ayrı. Malum ingilizcem süper değil altyazı beklemek zorundayım her daim. Neyse ki böyle popüler, beklenen dizilerin altyazılarını da şakkadanak çeviriyorlar, Allah razı olsun. O kadar zaman insanları beklettik, 1. sezonu da 6 bölümle -zaten 1 sezonun 6 bölüm olmasına çok şaşırmıştım bu dizi için- bitirdik diye düşünmüşler ki ilk bölümünü 1 saate tamamlayıp, izleyenlere de bir güzellik yapmışlar. Gerçi 1 saat bile olsa kesmiyor beni 1 bölüm! Genelde bu tür konuları filmlerde ele aldıkları için dizi olunca çok ilgimi çekti. Görsellik falan gayet güzel, inandırıcı. Ama her güzel şey gibi bunun da sonu boka sarmasa bari. Bir de 1. bölüm zaman olarak uzundu tamam ama konu olarak kısıtlıydı. Belirli bir çerçevede kalmışlar ilk bölümde ve zamanı yaya yaya kullanmışlar. Gerçi hak da veriyorum bana al sen yaz bu haftaki bölümü deseler, bir nane yazamam. Senaristlere de saygı duymuşumdur içten içe (tabi başarılı olanlara). Benim de kendimce bir yaratıcılığım var ama alanım farklı. Yaratıcı insanları severim bu yüzden. İlerleyen bölümlerde ne olur bilemem ama 2. bölüm fragmanı fenaydı. İşler baya bir karışacağa benziyor. Eğer hala bu diziyi izlemedim diyen varsa derhal başlamalı. Zaten hepi topu 7 bölümü yayınlandı. 2 bilemedin 3 güne biter. Gerçi sonra da her hafta yeni bölümü beklemek zorunda kalırsınız^^ Seçim size kalmış, ama izleyin be :))

Bu arada karakterlerden Koreli elemanı (Glenn) çok sevdim ben. Zaten aksi düşünülemezdi ya :)


The Vampire Diaries/Vampir Günlükleri


Geçen sene haftasonları -cumartesiydi sanırım- 2 bölüm peşpeşe veriyordu CNBC-e. Akşam saatlerinde dublajlısını, gece yarısından sonra da altyazılısını. Ben dublajlıdan nefret ederim. Bir de geç yatmayı severim. Hele de haftasonuysa, başka bir işim yoksa, zaping yapmakla meşgulsem CNBC-e en uğrak tv kanallarımdandır. Bu sayede tanıştım bu diziyle. Şansıma da daha yeni başlamıştı. Öyle her haftasonu izlemeye başladım. Sonra okul bitti evime döndüm. 1. sezonun son bölümleriyle 2. sezonu indirdim. Öyle izledim bitirdim. He çok beğendim mi? 1. sezondaki tadı 2'de bulamadım. Ama meraktan izliyorum supernatural bir konusu olduğu için. Bu vampirlerle alakalı da çok dizi türedi ama popüleritesi azalacak gibi durmuyor. Her daim izlettiriyor. 3. sezonunun ne zaman çıkacağını falan da takip etmedim ama geçen de bir torrent sitesine girdim orada en çok indirilen listesinde buldum ve de 5 bölüm çıkmış. Oha dedim ben deli gibi Walking Dead'i beklerken bunun 5 bölümü çıkmış bile. E napalım? Boş durmamak için indirelim tabi. 3. sezon da orta halli gidiyor ama pek sevMEdiğim başrol kızımızın gönlü hepten kayacak o kesin. Onun dışında Klaus denen yaratığı diziye soktular da ortalık şenlendi biraz. Gözümüz gönlümüz açıldı:D Bu Klaus bana Lost'taki Jacob'ı anımsattı. Karakterin başlardaki gizemliliği, önemi falan. Jacob'ı da gördüğümde pek beğenmiştim bu arada söylemeden edemeyeceğim. Ayrıca Klaus'un mimiklerini bizim Kıvanç'ın Kuzey karakterine benzetiyorum. Kıvanç'la da benziyorlar biraz sarı sarı^^ Onun dışında gene Lost'ta beğendiğim Ian Somerhalder'ın farklı karakteri, mimikleri falan hoşuma gidiyor. Haylaz halleri çok şirin. Diğer bir başrolümüz Paul Wesley'i de ilk defa burada izliyorum, oldukça başarılı. Twilight'taki Edward'a benzetiyorum ama özellikle mi seçmişler diye düşündürüyor beni. 3. sezondaki o umursamaz tavırları da -Klaus sağolsun- daha bir çekici geldi bana önceki hallerine nazaran. Başrol kızımız Nina Dobrev'den de nefret ettiğimi bir kez daha söyleyeyim. Dizide ne kadar yakışıklı varsa maaşallah, boş geçmedi pis cadı:D Alaric ve Jeremy de ayrıca sevdiğim yan karakterler. 

6. bölümü de izledim. Önceki sezonda öldürdükleri elemanlar teker teker geliyor yahu ne iş? Daha neler göreceğiz bakalım.

Click/Tıkla [2006]

Pek sevdiğim Adam Sandler olur da izlenmez mi bu film? Ve gene beğendiğim, farklı bir güzellik Kate Beckinsale de ona eşlik ediyorsa. Bu filmi nasıl oldu da bu zamana kadar izlemedim anlam veremedim doğrusu. Namını da duymuştum bu yüzden daha fazla bekletmeden izleyeyim dedim. Filmin konusuna falan bakmadım -genelde konuları okumuyorum ufak da olsa spoi verdiği için- ama afişten ve isimden az çok bir şeyler tahmin ettim. Ve saf komedi sanıyordum taa ki izleyene kadar. Gördüm ki aksine öyle komedilik bir tarafı yok. Başlarda tebessüm ettirdi falan ama sona doğru baya bir duygu patlaması yaşattı bana. Bilmiyorum belki de şuan ailemden uzakta olduğum içindir ama ailenin önemini çok güzel vurgulamışlar. Filmi izlerken nedense adam her seferinde tuşa yöneleceği zaman, içimden "Yapma yapma!" dedim. Kendimi onun yerine koyup vicdani bir rahatsızlık çektim. Bu filmden bu derece etkilenmeme de bir anlam veremedim açıkçası. Ara ara duygusal yönüm ortaya çıkıyor bu tür şeyleri izlediğimde:D Neyse fazla uzatmayacağım; film güzel, izlemeyen kalmasın panpalar.



15 Ekim 2011 Cumartesi

My Brother/우리형 [2004]

 Film, zıt karakterde iki kardeşin hikayesini anlatıyor. Bana oldukça Kuzey Güney'i anımsattı. Başrollerde pek sevdiğim aktörlerden Won Bin yer alıyor. Diğer isim ise ilk defa izlediğim Shin Ha Kyun. 
Won Bin
 Shin Ha Kyun


Babaları genç yaşta vefat etmiş bu iki kardeşten Sung Hyun (Shin Ha Kyun), doğuştan tavşan dudaklıdır. Bu yüzden annesi para biriktirip birkaç kere onu ameliyat ettirmiştir. Jong Hyun (Won Bin) ise, kardeşinin sağlık problemi nedeniyle hep onun gölgesinde kalmış, asi bıçkın bir delikanlıdır. Annesinin kardeşine olan aşırı ilgisi, onun, kardeşini içten içe kıskanmasına neden olur. Misal; annesi bunlara okulda yemeleri için tas hazırlar ama kardeşininkinin alt kısmına fazladan et koyar. Tabi bu durumun hep farkındadır, onu asi olmaya iten de budur aslında. Sung Hyun okul hayatı boyunca da hep başarılı takdir edilen, buna karşın Jong Hyun haylaz, başbelası serserinin tekidir. Annesi bu olayda da gene kardeşinin över över onu yerer yerer. Tipik Kuzey vakası bizim Jong Hyun. Ama hiç de çaktırmaz bu durumu, umursamıyorcasına davranır.







Durağan ilerleyen bir film. Çok iyi olduğunu söyleyemeyeceğim ama kardeşlik duygusu barındırdığından çekiyor insanı içine. Boş vaktiniz varsa değerlendirebilirsiniz.
Won Bin'i yakışıklı bulurum ama filmdeki jest ve mimikleri o kadar aptal ki, ne hale getirmiş kendini şaşırdım valla. Komik ve aptallığı yakışıklılığını gölgelemişti filmde. Kardeşi rolündeki Shin Ha Kyun ise oldukça yaşlı görünüyordu, liseli tipi yoktu açıkçası. Neyse, benden bu kadar. İzleyip izlememesi size kalmış.

11 Ekim 2011 Salı

Secret Garden/시크릿 가든 [2010]



En belli başlı Karakterler;

Kim Joo Won (Hyun Bin)
Ailesinin mağazasında müdürdür ve oldukça zengindir. Ve artisin, ukalanın tekidir.

Gil Ra Im (Ha Ji Won)
Fakir bir dublördür. Sürekli özür dileyen bir tiptir.

Oska (Yoon Sang Hyun)
Kim'in kuzeni ve ünlü bir şarkıcıdır.


Tahmin edildiği gibi zengin-fakir aşkı anlatılıyor. Kim Joo Won, Ra Im'e bir anda tutulur değim yerindeyse. Sürekli peşinde dolaşmalar falan. Bir de ona hava atar sürekli zenginim, çok para kazanıyorum diye. Sürekli kızımızı düşünür, aşık olduğunu kabullenemez bir türlü. Kız da bu ilgi karşısında yavaştan hoşlanmaktadır. Sonrasında ise farklı farklı olaylar yaşanır. Konu hakkında bu kadar bilgi vereyim, zira tüm diziyi anlatmiyim.


Kişisel yorumuma geleyim;

Hyun Bin'in yanına daha güzel ve sevimli bir kız konmalıydı diye düşünüyorum. Misal; Park Shin Hye, Im Soo Jung ve dizinin son bölümünde beliren Son Ye Jin güzelliği gibi. Bu kız bana ne çekici geldi ne de sevilesi. Diziyi götüren Hyun Bin'di zaten. Karakteri çok komikti. Beden değiştirdikleri yerler de epey güldürdü. Sonu da güzeldi neyse ki. Bu arada onlarda da 3 çocuk teşviki var herhalde:D

Dizideki diğer karakterlerden;
Yönetmen karakterine uyuz oldum. Kıza sürekli serseri diyor, bağırıyor. Sonra da aşık olmasını bekliyor. Hee oldu gülüm çok beklersin!
Oska denen adamın saçlar ne fenasiydi öyle ya cidden teyzeler gibi. Pantolonları da bir çirkin şalvarımsı falan. Göz zevkimi çok bozdu be.
Han Tae Sun denen çocuğu da gay yaptılar ya yazık oldu bee. O ne tatlı bir şeydi öyle. Bu çocuğu görünce acaba K-Pop gruplarında falan mı dedim de yeniymiş daha.
Kim'in annesinin saçları da berbat ötesiydi. Kadın da çok uyuzdu gerçekten.
Yönetmenin yardımcısı rolündeki adamı sevdim, arabulucuydu:D You've Fallen For Me'de de sevmiştim zaten.
Ve ve Ra Im'in ev arkadaşı ne şeker tatlı bir şeydi ya. Başrole onu koysalar daha iyiydi zannımca.

Genel itibariyle dizi güzeldi ama 20 bölüm fazla gibi geldi sanki son birkaç bölümde sıkıldım. Diziler 16 bölümde tutulsa iyidir bence. Sonrasında bitse de gitsek moduna giriyorum ben. Neyse efendim izleyin Hyun Bin'i fındıkkafa saç modeliyle bile beğeneceksiniz yani o kadar!


AKILDA KALANLAR


En sevdiğim, unutamadığım yerlerden biri Kim Joo Won'un hemen hemen herkese eşofmanının hikayesini anlatmasıydı. Özellikle de ilk bölümde asansörün önündeki bölüm çok komikti. Yanlış anlaşılmayı düzeltmeye çalışması ve eşofmanının etiketini gösterme çabası. Eşofman çok şekerdi ayrıca. Tabi öyle bir eşofmanı bir erkeğin giymesi tartışılır :D




15. bölümde kızın cırlayışını taklit etmesi


Bu resme yoruma gerek yok zaten her şey ortada :D




Seviyorum seni Hyun Bin, izlemeye devam edeceğim ^^

Dizinin beğendiğim şarkısını da paylaşayım. Özellikle başı, müziğin alttan geldiği bölüm huzur verici.


Bu da başrolümüz Hyun Bin'in sesinden olanı;

Kedinin Kuyruğunu Isıran Bebek ^^

Geçenlerde gördüm bu videoyu ve bayıldımmm


Bu nasıl güzel bir bebektir ya çekik olması da ayrı güzel^^ Duruşunu sevsinler ya poposunu nasıl da sallıyor şebelek. Yalnız ilk ısırdığında kedinin ifadesi de ayrı komik ama iyi eğitilmiş belli ki bir zarar vermiyor bebişe. Bir de kediye kendi kuyruğunu ısırtmaya çalışıyor ya aman Allahım ya. Ben öldüm, bittim bunu izlerken. Olsa da mıncırsam, sevsem diye. 41 kere maaşallah diyeyim de nazar değmesin bebişe.

6 Ekim 2011 Perşembe

Kore'deki Favori Aktörlerim

En başından söyliyim; belirli bir sıralama yapmadım, yapamıyorum çünkü! 


Jang Geun Suk
Kore'ye daha ilgim olmadığı zamanlarda Baby and Me filminin afişini gördüm. Konuya baktım falan hoşuma gitti. Filmi izledim, çook beğendim ve Jang'a da bu filmde vuruldum. Böyle başladı aslında Kore sineması serüvenim. Jang'ın da etkisi var illa ki. Bu yüzden yeri ayrıdır benim için. Sırayla ne kadar yapımını bulduysam izledim. Şüphesiz ki You're Beautiful sayesinde popüleritesi oldukça arttı. Dizideki umursamaz, havalı tavırları oldukça yakışıyor kendisine. Arada bir güldüğünde insanın içi eriyor böylece. İyi taktik heeee. Oyunculuğu iyi diyebilirim ama Marry Stayed Out All Night dizisinde beğenmedim, yapmacık gelmişti. Sesini de oldukça beğeniyorum, dizilerde izlerken şarkı söylemesi keyif veriyor.  Çok temiz yüzlü bir eleman olduğundan uzun saçlı haliyle kıza çok benziyor bu yüzden kısa saçlı halini seviyorum. Son zamanlarda o feminen giyim tarzı falan da berbat. Bu aralar gözümden düşüşte kendisi. Ama ben bıkmadan onun Baby and Me, Doremifasolasido'daki gibi eski erkeksi görünümüne kavuşmasını bekleyeceğim.


Kim Bum
Bof'un çapkın, havalı erkeği rolüyle kalbime işledi. O güzel mi güzel yüzü, gamzeleri... Benim en beğendiğim erkek modelidir bebek yüz. Neyse kendi kriterlerime girmeyeyim ben. Daha genç tabi. Filmografisi de uzun değil. Bunun da bulunduğu yapımların hemen hemen hepsini izledim. İzlemeye de devam edeceğim. Onu daha çok yerde görmek istiyorum, daha iyi yerlere geleceği kanısındayım. O güzel yüzünü bizden esirgeme bebeğim diyorum kendisine ^_^


Lee Dong Wook
My Girl'ümüzün yakışıklısı. Orada ne şekerdi ya. Kız paso kandırıyordu bunu saftiriğim. Baştan beri beğendim zaten Wookiyi. Hemen diğer filmlerine de göz attım tabi. Sinirlenince daha bir yakışıklı oluyor ya o haline bayılıyorum. Vazgeçilmezlerimdensin panpa.


Lee Min Ho
İzlemeden önce bir beğenim yoktu kendisine karşı. Hatta burnu biraz büyük diye çirkin geliyordu gözüme. Baktım Boys Over Flowers diye bir dizi var. Erkekler Çiçeklerden Önce Gelir'miş. Dedim hangi erkeklermiş bunlar? İzlemeye koyuldum tabi. Bof'taki Bülent Ersoyvari saçlarına her ne kadar gıcık olsam da bölümler ilerledikçe o çirkin saçtan kurtulması evde bir bayram havası yaratmıştı, sevmiştim baya. Orada başladı sevgim ve ardından Personal Taste geldi. Bu çocuğa düz saç yakışıyor arkadaş. Kimse yok efendim her türlü yakışıklı demesin! Saçtır bence insanı gösteren. Zaten hassas olduğum bir konudur saç bkz. Jang. Neyse lafı uzatmadan başarılarının devamını diliyorum, takipteyim!


Gong Yoo
Ben daha bu elemanımızı izlemeden evvel; "Ulan bunun nesi yakışıklı? Nesini seviyorlar? Kaşı gözü farklı yerde" tarzında hakaretvari cümleler kurmuştum. Sonra bu söylediklerimi bir bir yuttum tabi, afiyet olsun. Çook methedilen Coffee Prince'i izleyeyim dedim. Baktım bu çocuk sempatik, insanın içine işliyor. İzledikçe de gözüme baya yakışıklı görünüyor falan ondan sonrasını yazmaya gerek yok zaten...


Kang Ji Hwan
Doktor Civanımm, Hong Gil Dong'um. Adamın farklı bir çekiciğili ve karizması var izlemeden anlaşılmayan. Bir de The Relation of Face, Mind and Love diye bir filmi var. Aklınızda bulunsun çok boktan. Civan için izlerseniz o ayrı da...


Kim Hyun Joong
Ben ki Bof'ta çirkin, odunumsu ve suratsız bulduğum bu elemana nerede vuruldum Allah aşkına? Aha gene benim hoşlandığım tarzda bir karaktere büründüğünden olmasın? Nerde mi Mischievous Kiss. Umursamaz tavırlar neden hep insanı çeker ya.. Burda da aynısı oluyor. Hep zaten böyle kendilerine aşık ediyor Allah'ın odunları. Bu dizide ama Bof'a nazaran saç rengi ve modeli de farklıydı. Gene geldik mi saç konusuna? Takıntım var dedim ama zaten n'apalım. Bir de SS501'in Love Like This klibindeki saç modelini görünce de tekrardan aşık oldum kendisine. Burnu her ne kadar Michael Jackson'ı andırsa da bana seni de seviyorum panpa, kıymetini bil.


Uhm Tae Woong
Trt'de denk geldiğim Queen Seon Duk'ta gördüydüm ilk. Orda tabi geleneksel kıyafetler, uzun saçlar falan çok farkedememiştim ama potansiyel olduğu belliydi. Biraz araştırmalar sonucu birkaç da film izleyerek beğenimi pekiştirdim. Cyrano Agency'de izlenmeli özellikle. Çok karizma orada! Söylemeden geçemeyeceğim Delightful Girl'deki o kıro gömlekleri çok komiğime gitmişti ya. Nerden nereyeee...


So Ji Sub
Ağlarken, içimi parçalayan en etkili aktör. Misa'da o ağladı, ben ağladım. Amaaan çok tehlikeli bir dizi he. Her an gözyaşlarınıza hakim olamama potansiyeli taşıyorsunuz. Oyunculuğu beni çok etkilemişti o dizide. Özellikle dizinin son bölümünde annesine yemek yaptırdığı sahne içler acısıydı. Hüngür şakır tutamıyor insan kendini. Böyle bir yeteneğe sahip işte. Güzel ağlatıyor sağolsun.


Jae Hee
Bu çocuğu sevmek için Delighful Girl'ü izlemek yeterli. Oradaki hareketleri çok sempatikti. Sürekli güldürüyordu insanı. Jest ve mimik konusunda oldukça başarılı. Komedilere yakışıyor cidden.


Won Bin
Kendisini izlemeden önce fotoğraflardan görüp beğenmiştim. Sonra Mother filmini izledim. O ne muazzam bir oyunculuktu. Çok başarılıydı gerçekten. Son filmi The Man From Nowhere çok beğenildi. Elimde duruyor benim de. İzlemek için doğru zamanı bekliyorum :)


Hyun Bin
A Millionaires First Love'da görmüştüm. Evet orada yakışıklılığıyla dikkatimi çekmişti. Hele gamzeleri yok mu of of... Şuan Secret Garden'da izliyorum. Her ne kadar fındık kafa saç modelini hiçbir erkeğe yakıştıramasam da seviyoruz gene. Oradaki hareketleri de çok güldürüyor beni. Komedilerde de başarılı.


Kwon Sang Woo
Bu adamın yakışıklılığı ve karizması tartışılamaz bence. My Tutor Friend'de bayılmıştım serseri haline. More Than Blue'da da çok üzülmüştüm. Zaten o filmde parçalamıştı içimi. Her role gidiyor. Sırf görüntüsü yüzünden bile oynatılır zaten.


TAE HYUN CHA
Bu ismi diğerlerinden farklı bir kategoride tutuyorum. Diğerleriyle kıyaslamak doğru olmaz iki taraf için de. En çok beğendiğim, özellikle mimik konusunda ustalaşmış bir aktördür. Oynadığı her yapımı tereddütsüz izliyorum. Film kötü olsa bile izlettirebilen bir aktör. Hangi role koysan yakışıyor. Komedilere de oldukça yakışan bir yüzü var. İzlerken çok güldürüyor insanı. Ben film yapacak olsam ilk tercih edeceğim isim olurdu. On numara bir oyuncu. My Sassy Girl'de beğenmezken -tip olarak- Speedy Scandal'da bayılmıştım, çok karizma duruyordu. Beğeniyorum ama aman aman çok yakışıklı değil. Gerçi bu onun için bir artı diye düşünüyorum. Başarısını gölgelemiyor, onun önüne geçmiyor çünkü. En favorisin panpa!